KADER
ÖZGÜR İRADE
İLAHİ ADALET
Kader’in farklı açılardan farklı tanımları vardır. Vikipedi açısından bakarsan en genel
geçer ve herkes tarafından da kabul görmüş şu tanım yer alır; bütün olayların
önceden ve değişmeyecek biçimde düzenlendiğine inanılan ezeli takdir.
Günümüzde insanların çoğu kaderi daha çok önceden hakkımızda
verilmiş olan hükmün yerine getirilmesi olarak algılar. İşte hatayı en çok da
burada yapar. Neden mi? Çünkü kimse iplerinden tutularak oynatılan bir kukla
değildir bu dünyada. Yaratılışımız da buna müsait değildir. Olaya din açısından
bakarsan zaten insan davranışlarına yön veren bir tanrı kavramı da oldukça
mantık dışıdır. Şöyle düşünün; Allah kişinin bütün yapacaklarını kaderinde
yazdığı için biz bunları yaşıyorsak ve bunu da asla değiştiremeyeceksek
din neden var? Kur’an neden indi? Neden yasaklar var ve bizi ‘’Yapmayın,
yaklaşmayın’’ diye neden uyarır ayetler?
“Allah’a şirk koşmayın.” (Bakara Sûresi:22)
“Bile bile hakkı batıl ile karıştırmayın. Hakkı gizlemeyin.”
(Bakara Sûresi:42/59)
“Allah size ölüyü, leşi, kanı, domuz etini ve Allah’tan
başkası adına kesileni haram kıldı.” (Bakara Sûresi:173)
'' Ey iman edenler! Kat kat arttırılmış olarak faiz yemeyin.
Allah’tan sakının ki kurtuluşa erersiniz.” (Al-i İmran Sûresi:130)
Allah, insanları hür iradesi ile yaratmıştır ve biz
hayatımıza kendi özgür irademizle verdiğimiz kararlarla yön veririz. Bu
kararlarımızın sonucunda da yaşadığımız / yaşayacağımız her şey, kendi
doğrularımızın ya da doğru sandıklarımızın karşılığıdır. Kader dediğimiz şey; hakkımızda önceden verilmiş olan hükümlerin olduğu ve bizim bu dünyada bu
hükümler neticesinde hareket ettiğimiz bir şey değildir. Bizler, hakkımızda
önceden verilmiş hükümlere göre alnımıza ne yazıldıysa onu yaşamıyoruz. Bizler,
bu kararları aldığımız / alacağımız için ve bu şekilde bir hayat yaşamayı kendi
irademizle seçtiğimiz için kaderimizde bu yazıyor.
İsra suresi 13-14 “Ve Biz, her bir insanın kaderini
kendi çabasına bağlı kıldık. Nitekim Kıyamet Günü onun önüne, (dünyada yapıp
ettiği) her şeyi kayıtlı bulacağı bir sicil koyacak (ve diyeceğiz ki):”Oku
sicilini! Bugün kendi hesabını görmek için sen sana yetersin!”
Konuya ilişkin daha önce bir yazı okumuştum sözlük
sitelerinden birinde. Yazıda bir ilahiyat profesörünün sorduğu şu soruya yer
vermişlerdi. Bana göre kader kavramını en iyi anlatan şu soru, bütün tanımların
en akla yatkın açıklamasını da içeriyordu. ‘’Güneş coğrafya kitaplarında
yazdığı için mi doğudan doğar? yoksa doğudan doğduğu için mi kitaplar bunu
yazar?’’
Kişinin kaderini tayin ettiği şey, sahip olduğu özgür
iradesi ile bu dünyadaki seçimleridir. İşin tercih sahibi kul, yaratanı ise
Allah’tır. Ve Allah’ın imtihan dünyası dediğimiz bu dünyada karışmak istemediği
tek nokta da işte budur. Yaratılış ve dünyaya özgür irademizle geliş amacımız
bellidir. Bundan sonrası bize kalmıştır.
Şems-8: ‘’ Hayrı ve şerri ve bu ikisinin hallerini öğretip
bunlardan birini yapabilmesi için, insana seçme hakkı(irade) verene yemin olsun
ki''
Zariyat – 56; “Ben cinleri ve insanları ancak beni
tanısınlar ve bana kulluk yapsınlar diye yarattım''
İnanlar için bu dünya gelip geçicidir çünkü burası imtihan
dünyasıdır. Asıl olan ahiret hayatıdır. Yani iyiler için cennet, kötüler için
ise yaşasın cehennemdir.
İyi de sonumuz baştan belliyse bu dünyaya neden geliyoruz?
Zaten her şey baştan belli değil mi? Direk cennete ya da cehenneme neden
gitmiyoruz? Dünyada yaşadığımız bu tantanaya ne gerek var?
Kader görüldüğü gibi sorulardan soru doğuran bir konudur.
Allah’ın adaletine inanlar için bu soruların cevabı tektir ve basittir.
İmtihan.
Allah, bizleri bu dünyaya gelmeden cennet veya cehenneme
elbette koyabilirdi ama yapmadı. Çünkü yapmış olsaydı bizim inandığımız ve
bütün dinlerin temel dayanağı olan o ‘’adalet’’ kavramı hükmünü yitirmiş
olacaktı. Yaratıldığı anda cehenneme atılan birinin ‘’iyi de ben bunu hak
etmedim ki. Ben neden cennete gitmiyorum? Ayrıca ben bu günahları işlemedim’’
deme hakkı olurdu ve şüphesiz bu isyanında haklı da kabul edilirdi. İşte doğar
doğmaz cehenneme koyulan birinin bu serzenişinde dünyaya geliş nedenimiz
yatıyor.
Bizler dünyaya yaptıklarımızı bu yaratılmış halimizle
görmek için geliyoruz. Ahirette yaptıklarımızı kabul etmek ve dünya gözüyle de
yaşayıp görmek için geliyoruz. Yani aslında bu dünyaya geliş amacımızın altında
bile Allah’ın adaleti var.
İçinizde hala ''Eğer kaderimde hırsızlık yapacağım yazıldıysa
ve ben hırsızlık yaptıysam bunun suçlusu kim? Allah mı? Ya da cinayet
işleyeceğim yazıldıysa? Yaptıran kim, Allah mı? O zaman benim özgür iradem
nerede?'' diye soranlar mutlaka vardır.
Konuya ilişkin Zakir Naik'in verdiği şu örneklemeyi
paylaşayım;
Bir öğretmen sınıftaki öğrencilere, bütün bir yıl boyunca
ders verdikten sonra yıl sonu sınavından önce, hangi öğrencinin sınavı
geçeceğini önceden ön görür. Yani hangi öğrenci birinci olacak, hangi öğrenci
sınavdan kalacak bilir. Peki öğretmen bunu nasıl öngörür? Öğretmen bilir çünkü
birinci olacağını ön gördüğü öğrenci derslerine çalışır ve tüm sene boyunca
verilen tüm ödevlerini yapar. Diğer öğrenci ise derslere katılmaz ve çalışmaz.
Sınav gerçekleştiğinde ve sonuçlar belli olduğunda ise çalışkan öğrenci birinci
olur ve diğer öğrenci de başarısız olur. Şimdi sınavdan kalan öğrenci, sınavdan
kalması sebebiyle öğretmeni suçlayabilir mi? Sen benim sınavdan kalacağımı ön
gördüğün için sınavdan kaldım diyebilir mi? Kim suçlanmalıdır? Öğretmen mi
yoksa öğrenci mi?
Peki bütün öğrenciler sınavı geçsin diyerek öğretmen sınav
esnasında öğrencisine doğru cevabı söyleyebilir mi? Evet tabi ki de söyler,
böyle bir yetkisi vardır ama bunu yapmaz. Çünkü, matematik sınavında 2+2 kaç
eder diye sorsa ve öğretmenin onca yol göstermelerine ve dersi anlatmasına
rağmen öğrenci 2+2=5 yazsa öğretmenin bunu düzeltmesi adaletsizlik olur. Kime
olur bu adaletsizlik? Sana olur, bana olur, gecesini gündüzüne katıp dersini
çalışana olur, sınav sonrası sınıfta kalmaktan korktuğu için, derslerine dört
elle sarılana olur.
İşte bu dünya da ahiret için böyle bir sınavdır.
Mülk suresi 2: O, hanginizin daha güzel amelde bulunacağını
denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır),
Gafur'dur (çok bağışlayandır)
Allah, bu sınav için kuralları söylemiş ve iyiyi de kötüyü
de göstermiştir. Bu hayatta seçim bizimdir ve ahiret, herkesin hak ettiğine
kavuşması ve yaptıklarıyla yüzleşmesi için gereklidir dedik. Peki hesap görme
neden bu dünyada değil de ahiret hayatında olacak?
Fatır 45 : “Eğer Allah insanları işledikleri günahlar
yüzünden cezalandıracak olsaydı dünyada tek bir insan bile bırakmazdı. Ama
Allah onların cezasını belirlenmiş bir vadeye kadar erteler. O vadeleri geldiği
vakit hükmünü yerine getirip onları cezalandırır. Çünkü Allah kullarını tamamen
görmektedir.
Geçenlerde, insanların hak ettiğini yaşaması ile ilgili bir
konuda itirazı olan birinden şöyle bir tepki aldım. Diyor ki; ‘Herkesin hak
ettiğine örnek vereyim. Adam gidiyor 1 yaşındaki bebeğe tecavüz ediyor.
Soruyorum 1 yaşındaki bebeğin ne suçu vardı da bu tecavüzü hak etti. Bebek
imtihan oluyor demeyin bana, çünkü daha yeni yürümeye başlayacak ve hatta
konuşamıyor bile yetişkin gibi. Yani kötü bir şey yapıp da karşılığını alsa
amenna ama daha kötülük yapacak yaşta değil ki karşılığını alsın veya imtihan
olsun.’’
Allah, kendisinin bile reddedilmesine izin verir ve insan
iradesi ile yapılan hiçbir tercihe müdahale etmez dedim ve bunu defalarca
tekrar ettim. Allah ahirette hakların teslimini yaparken, senden alır,
benden alır, üstüne bir de kendinden koyar ve kişiye hakkını kendi nasibince
verir. En azından biz inananlar için durum böyledir.
Allah’ın olmadığını düşünenler için durum şudur; bebek
öldüğüyle kalacak ve tecavüzcüsü de eğer şanslıysa (!) kaçıp kendini
kurtaracaktır. Olan yaşam hakkı elinden alınmış bebeğe olacaktır. Çünkü onlara
göre bu dünyada olan bu dünyada kalır.
Allah’ın varlığına inanan biri için ise durum şudur; bizim
bir ömür boyu itaat ve ibadet ederek kazanmaya çalıştığımız muhteşem
ebedi hayat, ona belki çok daha yüksek derece ile hiçbir şey yapmasına gerek
kalmadan ve bir ömür boyu imtihana tabii tutulmadan sunulacaktır. Asıl mükafatı
o almıştır çünkü bu dünyanın çirkinliklerini görüp tecrübe etmeden cennete
gidecektir ve benim inancıma göre bu dünya, ahirete kıyasla hiç de önemli bir
yer değildir. Ayrıca sınava tabii olan bebek değil, kendi hür iradesi ile
seçimi tecavüzden yana olan o kişidir.
‘’Madem bebeği cennete alacak o zaman niye önce sapığa
tecavüz ettiriyor? Tecavüz ettirmeden alsa ya cennete?
Enam 59: " Bir yaprak düşmez ki; onu bilmesin" Bir yaprağın bile düştüğünden haberi olan tanrı, o kişi bu işi yaptığından habersiz değildir.
''Ben tanrı olsam herkesi cennete alırım’’ diye devam etti arkadaş.
Enam 59: " Bir yaprak düşmez ki; onu bilmesin" Bir yaprağın bile düştüğünden haberi olan tanrı, o kişi bu işi yaptığından habersiz değildir.
''Ben tanrı olsam herkesi cennete alırım’’ diye devam etti arkadaş.
Şimdi şöyle;
1- Bebek cennete gitmek için bunları
yaşamıyor, bunları yasadığı için cennete gidiyor. Bebeğin cennete gitmesi sebep
değil sonuçtur.
2- Bu durumda Allah bilen, kul yapandır. Bizler, Allah
bildiği için bir şeyleri yapmıyoruz. Biz ne yapacaksak, Allah onu biliyor ancak
imtihan dünyasında olduğumuz için irademize karışmıyor.
3- Allah herkesi senin gibi cennete almıyor. Bu tıpkı
şuna benziyor. ‘’ Okula gidiyoruz ama sınava ne gerek var? Neden öğretmen
bizi sınava sokuyor? Neden herkesi geçirmiyor?’’
Eğer Allah herkesi bu sınavdan geçirirse derim ki Allah
haksızlık yapıyor. Allah herkesi cennete koyarsa ‘’Ben çok iyi biriydim,
hırsızlık yapmazdım, dürüst biriydim. Bu adam ise hırsız beş para etmez
biriydi. Ama birlikte cennetteyiz. Bu adamı neden cennete koydun’’ diye sitem
ederdim. Eğer adaletten bahsediyorsak ve konu ilahi adalet ise şüphesiz bu
sitemimde de haklı kabul edilirdim. Ben, cehennemin gerekliliğinin de adalet kaynaklı
olduğuna inanıyorum. Yani kötülüğü cezalandırmanın iyilik temelli olduğuna
inananlardanım. Sen, herkesi cennete koyarak insanlara eşit davranıp onlara
iyilik yapacağına inanmış olabilirsin ama ‘’Adalet’’ kavramını atlamış olursun.
Ve sen, herkesi cennetine koyarak, en büyük adaletsizliği bahsi geçen bebeğe,
işte o zaman yaparsın.
Bu dünyada karşılaştığımız haksızlıklar elbette vardır ve
olacaktır da. Nerede savaşlar, açlık, hastalıkla savaşan insanlar görsek
''Allah kurtarsın'' deriz. Ya da ‘’Neden kurtarmıyor''deriz. Hatta ‘’Onların
kaderinde de bu yazılıymış’’ der geçeriz. Bugün Obezite ile savaşan bir
dünyada hala Afrika’da açlıktan ölen insanlar varsa eğer burada tartışılması
gereken Allah'ın değil, insanın varlığıdır. İnsanın yaptıkları ya da
yapmadıklarıdır. Halbuki bizim Allah’tan beklediğimizi Allah bize emreder
‘’Yapın’’ der. Ama bu pek işimize gelmez.
Nahl Suresi / 90: Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı,
yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar.
O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.
Bakara Suresi / 195: Mallarınızı Allah yolunda harcayın.
Kendi kendinizi tehlikeye atmayın. İyilik edin. Şüphesiz Allah iyilik edenleri
sever.
Ali İmran suresi / 92: Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye
kadar asla iyiliğe eremezsiniz. Her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu
bilir.
Ali İmran suresi /104: İyiliği (marufu) emreden ve
kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte
bunlardır.
Bu dünyada inandığım bir şey varsa o da göz yumduğumuz,
görmezden geldiğimiz, ‘’Ayy daha fazla bakamayacağım’’ diyerek hüzünlenip (!)
kafamızı çevirdiğimiz her şeyden sorumlu olduğumuzdur.
Eğer burası bir imtihan dünyası ise ve kaderimizi de
tercihlerimiz belirleyecek ise karşılaştığımız sarp yokuşların hepsine imtihan
gözüyle bakmak gerekir.
Beled Suresi 12: “Fakat o sarp yokuşu (akabeyi) aşamadı. Bu
sarp yokuşun ne olduğunu sen nereden bileceksin?. O, köle azat etmek veya
salgın bir kıtlık gününde yemek yedirmektir. Yakınlığı olan bir yetime veya
hiçbir şeyi olmayan yoksula.”
Ve yine bu dünyada inandığım bir şey daha varsa, o da
görmezden geldiklerimiz ya da cesaret ettiklerimizle bu sınavın ya kazananı ya
da kaybedeni olduğumuzdur.
Olur ya umudumuzun kırıldığı, dünyadaki adaleti gördükçe
zayıf düştüğümüz hatta inancımızı sorguladığımız zamanlar olmuştur ve
olacaktır.
Bakara suresi 155 : Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık;
mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma ile deneriz. (Ey Peygamber!)
Sabredenleri müjdele!
İşte ne zaman böyle zamanlardan geçsek, imtihanı
kaybedeceğimizi hissetsek, dayanılamayacak nokta dedikleri o keskin viraja
gelsek, bir ayetin sıcaklığı sarsın içimizi ve bize şah damarımızdan yakın
olana sığınacak gücü bulalım.
Al-i İmran / 139 : “Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye
kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz’’
Unutmayın; Allah rolleri dağıtan değil tanıtandır. İlim bilir, irade seçer, kudret yapar. Akıl, irade,fıtrat, vicdan, peygamber ve kitap, kişinin kendi kaderini yazarken kullanacağı ışıktır. İşte sınavdan geçer not alacak olanlar bu ışıktan gözleri kamaşanlardır.
Selamlar
Unutmayın; Allah rolleri dağıtan değil tanıtandır. İlim bilir, irade seçer, kudret yapar. Akıl, irade,fıtrat, vicdan, peygamber ve kitap, kişinin kendi kaderini yazarken kullanacağı ışıktır. İşte sınavdan geçer not alacak olanlar bu ışıktan gözleri kamaşanlardır.
Selamlar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder