BAZEN OLUR ÖYLE



İnsan bazen kaybeder. 
Evini, parasını, ailesini, işini, arkadaşını, aklını, kendini… 

İnsan, bazen çoklu travmalardan geçer.  
Teke tek savaşta yenilmezsin de dertlerin toplaşıp gelmeleri yere serer. Ayağa kalkmak zaman alır ama kalkarsın. Hayat bu, kaldırır. Kalkmazsan yara alırsın. Hayat, kalbinden aldığın yarayla vurur en çok ona iyi bakarsın.

Hep gidici kadınları seversin ya da hiç gelmeyecekleri. İmkansızlara meyillisindir. Uzaktan seversin, içinden seversin, sessiz sakin seversin. Sevmese de seversin. Ve çoğu zaman sevsen de sevmezden gelirsin. Elin kolun bağlıdır elini tutamazsın, ayağına olmazlar dolanmıştır bir adım atamazsın. Gözleri gözlerine değince felaketin olur ağlarsın. Seni sevmediğini bilir, başkasını sevdiğini duymazdan gelir, ''Üçüncü şahıs'' olur bir şiirde yerini alırsın.

Seni sever sanırsın, anlar sanırsın, kayıp parçamdı buldum sanırsın, o varken hiçbir şeyi ciddiye almam sanırsın. Sonra başını alıp öyle bir gider ki hiç yara almam dediğin yerden kırılsın. Bu yaralar fiziksel değil, bu yaralar ruhsal. Yara içimizde. Yara vicdanın en darbe almaz, en korunaklı dediğimiz yerinde. Bu yaralar sayesinde ciddileşmeye başlarsın.  

Bazen yaşatmazlar. Koskoca ülkede gün gelir sana yer olmadığını anlarsın. İstenmiyorum sanırsın. Sevilmiyorum sanırsın. Kötü insanların nasıl olur da mutluluktan mutluluğa koştuğunu anlamazsın. Herkes doğru bir ben mi yanlışım der kendini sorgularsın.

Herkes değişiyor, zamana ayak uyduruyor, bulunduğu kabın şeklini alıyor sen sadece uzaktan bakıyorsun. Değişmiyorsun. Onlar gibi değilsin olamıyorsun. Onlara benzemek de istemiyorsun. Hayal ediyorsun. Belki bir gün bir yerde, kendin gibilerle karşılaşıyorsun. Hayallerinizin ortaklığı az biraz cesaretlendiriyor seni. Gün gelecek diyorsun; gün gelecek doğu batıya, varoş kente, çirkin güzele, iyi kötüye galip gelecek. Buna inanıyorsun.

Sonra bir gün bir şey olur ve rengarenk bir ülke hayal ederken siyaha boyandığını fark edersin. Ellerinden kayıp giden, gözlerinin önünde değişen her şey için savaşmaktan vazgeçersin. Boşa çabalıyorum hissine yenilmişsindir. Çünkü insanlar yorar, insanlar değişir, insanlar laftan anlamaz, insanlar cahildir. Deveyi gütmek zor gelir tek çare diyardan gidersin.

Belki yaraya tuz basıyor olabilirim ama ciddiyim.

Yaşanılan şeyler hayata karşı motivasyonunuzu kırmasın. Bazen olur öyle deyip geçin. Öyle olması lazım geldiği için olur deyin. ''Nasihatten payımızı almayı beceremedik, musibete ihtiyacımız varmış demek ki'' deyin geçin. Ama mutlaka geçin. Takılıp kalmayın düştüğünüz yere.

Dünyayı da boşa suçlamayın hata bizde. Biz değişmeden dünya değişmez. Seçim bizim, seçim hepimizin.

‘’Deve de bizim hendek de hiçbir yere gitmiyorum’ diyecek cesaretiniz olsun yüreğinizde.

"Aşığım ulan yemişim imkansızlıkları" diyecek birinin karşınıza çıkmasını beklemeyin. O kişi siz olun, ben olayım. Biz önce kendimize bakalım.

Kötü olduğuna şahit olduğunu bildiğiniz insanların mutlu olması size ‘’Ne de adaletsiz dünya’’ dedirtmesin. Yaşayacakları bir travma yeter adaletin tecellisine. Buna inanın. Ama bunu beklemeyin siz yolunuza kaldığınız yerden devam edin. Size ne elalemden.

Nereden vuracağı belli olmaz hayatın ve nereden geleceği belli olmaz şifanın. Karamsarlığa prim vermeyin. Derdi veren çaresini de verir. Her şeye vardır bir sebep siz buna sebep olan neyse onu bulup çıkarın.

Hayat güzel, hayat her şeye rağmen yaşanası. Yenilmeyin sadece zamanı gelince kendinizi geri çekin. 

Yaşamın zorbalıkları yanında keyifli halleri de var. Hazır yaşıyorken eliniz ayağınız da tutuyorken bir şeyler yapın. Hiçbir şey olmasa da en azından denedim dersiniz.

İnsan alışıyor; yokluğa, onsuzluğa, parasızlığa, açlığa, haksızlığa.

İnsan biliyor; her fırtına sonrası güneş doğacak, para yine kazanılacak, ölenin ardından bir tabak helva yenecek o karın yine doyacak ve hayat kaldığı yerden devam edecek. 

İnsan aynı acıları farklı zamanlarda yaşıyor, farklı dillerde anlatıyor ve farklı şekillerde gösteriyor. Kalpler farklı atsa da aslında aynı sızıyı hissediyor. Hiçbir acı bize has değil sadece çekme sırası bize geldi o kadar ama insan bunu bazen anlamazdan geliyor.
''İşin gereği şu ki insan; aceleci/hırslı/sabırsız/tahammülsüz yaratılmıştır (70/19 ) 

Ah insan acısıyla kendisini ne kadar da büyütüyor.







11-15 ARASI YAŞLAR

Çocukluktan ergenliğe geçiş. Hayatın en güzel zamanları. Tek sorumluluk okul. Dersi kaytarmalar, okulu asmalar, çekilen kopyalar, arka sıra sohbetleri. Fırlamalığın dibi yıllar. Bu yaşlar, gelecek için hayallerin en geniş olduğu zamanlar.

Para yok, verilen harçlık kuş kadar. Atari salonlarında iki jeton parası. Sırf bunun için aç kalınan zamanlar. Tek can sıkıcı mevzu izin koparmalar, komşu kadın şikayetleri ve çalışkan arkadaşları aramıza aldığımız sınavlarda hocaların yaptığı yer değişikliği.

11-15 arası yaşlar…

Her hatanın hoş görüldüğü, iki azar sonrası affedildiğimiz yıllar. En büyük mutluluk, cola ve cips almak için denkleşen paralar. Hiçbir şeyin para etmediği bu dünyada, parasızlığı tek dert etmediğimiz yaşlar ve kanayan dize aldırış etmeden ‘’Oyna devam’’ diyen arkadaşlar.

11-15 arası yaşlar...

Bütün sokakların bizim olduğu zamanlar. Sahillerinde denize girdiğimiz köşe bucak kıyılar. Terk edilmiş kayıklar, kayıklarda beslemeye çalıştığımız hayvanlar. Mahalle arası kavgalar, zile basıp kaçmalar, parktan çiçek toplayıp satmaya çalışmalar ve apartman önlerinde çekirdek çitlediğimiz, rol kestiğimiz, yol gözlediğimiz yaşlar.

90’lar popun hakkını fazlasıyla vermeler, olmayan aşkın ızdırabını çekmeler, sıradaki şarkıyı elinden bile tutamadıklarımıza atfetmeler. Şarkısına göre umutlandığımız enayilik yıllarımız, bile bile yaraya tuz basmalarımız. Bu yaşlar; aşkı en abarttığımız, acısıyla belkide en hayvanlaştığımız yıllar.

11-15 arası yaşlar…

Yediğimiz dondurmanın hiçbir zaman o kadar lezzetli gelmeyeceği yıllar. Balkonlardan gelen ve akşam haberlerine eşlik eden anason kokuları ve eve girme vaktini işaret eden akşam ezanı. İnancın, "Allah’ım, ne olur iki kere iki dört etmesin" denilecek kadar tavan yaptığı yaşlar ve yavaş yavaş her şeyin hayırlısına alışmalar. Hayatın hep keyifli olacağını sandığımız, mutsuz bir ülkeye büyüdüğümüzü farkına varmadığımız belki de en toy zamanlar.


Şimdiki yaşlar...


Dünyanın oyun ve eğlence aracı olduğunu bildiğimiz, yine de ‘’Oynamıyorum lan ben, küstüm’’ diyemediğimiz, çekilecek acılar karşısında ''Neyse ki bitmesine birkaç yüz milyon yıl kaldı'' diyerek kopacak kıyameti beklediğimiz, akıl ruh ve beden sağlığımızın ciddi zarar gördüğü, çocukluktan kalma fabrika ayarlarımızın bozulduğu yaşlar.
 
Şimdiki yaşlar...

Şiddet, savaş, leş medya, basit ve ucuz ilişki anlayışı, zorbalık, kabalık, korku, bir daha korku, hep korku, endişe ortamı, kaygı hali, haklının tutsak olduğu, suçlunun aramızda olduğu, kötülerin kazandığı, iyilerin savaşmaktan, laf anlatmaktan, duvara konuşma hissinden bıktığı, çaresizlik karşısında belki de en çaresiz kaldığımız yaşlar.
 
Şimdiki yaşlar...

Her şey olur, her şey geçer, her şey düzelir sandığımız zamanlardan, meğer olmazmış, meğer geçmezmiş, meğer düzelmezmiş demeyi tecrübe ederek öğrendiğimiz zamanlar.