YAŞLANMANIN YAŞI YOKTUR
"Eğer geçmişi gelecekten çok seviyorsanız,
yaşlanıyorsunuz demektir." John Knittel.
Gitmek isteyip de gidemeyen insan hüznü var içimde. Ve
kaldığı yerde duramayan insan öfkesi ve kaç yaşıma gelirsem geleyim içimde
sürekli bir geç kalmışlık hissi...
Kendimi bazı zamanlar çok yaşlı hissediyorum. Fiziksel
hareket özgürlüğü değil kastım. Sebeplere ihtiyacım yok sıralamak için
bahaneleri. Belki biraz yorgunluk, belki biraz da kendine acıma hissi.
Ergenlik dönemlerinde balonlar ve çiçek eşliğinde gelen
doğum günü halet-i ruhiyesi, bir zaman sonra endişe ve hüzünle yer değiştirir.
Bu sanırım geçmişi her gelecek günden daha çok özlemektendir. Eğer en güzel
günlerinizi arkanızda bıraktıysanız ya da buna inanıyorsanız önünüzü görmek
zorlaşır. Çünkü insan başını hep mutlu olduğu zamana çevirir. Bu da hayatın
bize yaptığı en kibar ibneliktir.
İnsanın büyümüşlüğünü doğum takvim yaprağına atılan
çentikler belirlerken, yaşlanmak bundan tamamen bağımsız ilerler. Ay, yıl, gün,
mevsim değişkenliği dinlemez. Yaşlanmak, bir anda olabileceği gibi insanın
geçmişinden getirdiği birikmişliklerle de gelebilir.
Birikmişlikler...mişlikler....likler... okundukça beyinde yankılanan bir kelime.
Evet, yaşlanmak bazen bir anda gerçekleşebilir. Bir
bakmışsın geceden sabaha, bir uyanmışsın saçlarındaki beyazlar akşamdan kalma.
En büyük belirtisi, hayata karşı yorgunluk ve bıkkınlık hissi. Ve yarattığı
derin sükûnet. Hiçbir şeye güç yetirilemeyeceği inancı. Ve, sussan olmuyor
konuşsan başa bela arasında gidip gelen kararsızlık hali. Bazen, yedirilemeyen
haksızlık, biraz da günden güne eriten özlemin yarattığı dengesizlik belki.
Yaşlanmak, hayatla ölüm arasındaki değil, insan ve yaşadıklarının ona
yaşattıkları arasında belkilerle kesinleşen bir ruh hali.
25 yaşında genç bir delikanlı 10 yaş halini özleyebilir.
Belki, özlediği çocukluğu değil hissettikleridir.
Belki, babası o yaşlarında hala hayattadır.
Ve belki, o yaşında ilk bisiklete binme deneyimini babasıyla
yaşamıştır.
Kesin, O gün giydiği kıyafet hala aklındadır.
Kesin, akşam ezanı ile eve girmemek için babasıyla kavga
edişi de.
Ve Kesin, babasını gördüğü o son gün de.
Ölümü kabullenememe hali, telefonun bir daha asla
açılmayacağını bile bile aratır. ‘’Belki sesini duyarım’’ dediği her
denemede kişinin acısı bir yaş daha almıştır. Aslında o, çok sevdiği birini
sonsuzluğa bir türlü uğurlayamamıştır. Yaşlanma anı, bir daha asla ‘’O’’
olmayacak fikrinin kabullenme anı ile başlamıştır.
30 yaşında bir kadın çocukluk aşkını özleyebilir.
Belki, o yaşlardan sonra tanıdığı adamların o kadar masum
olmadığını fark etmiştir.
Belki, beklemediği kişilerden beklemediği çoğu kötü
tecrübeler edinmiştir.
Ve belki, bu tecrübeler yıllarına yetmiştir.
Kesin, bir daha kimseyi sevemeyecektir.
Kesin, sevse bile güvenemeyecektir.
Kesin ''O bile bunu yaptıysa kimler neler neler yapmaz'' diyecektir.
Ve kesin, bundan sonra tek güvendiği en sevdiği değildir.
İşte yaşlanmak; olmazsa olmaz insanlar ve olmaz olsunlar
arasında yaşadığın tecrübelerin sendeki birikimidir.
Yaşlanmak; aradığınız kişiye bir daha asla ulaşamamaktır.
Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz lafına kanıp defalarca aramaktır.
Yaşlanmak; değişmez dediğin her şeyin değişikliğine şahit
olmaktır.
Yaşlanmak; en sevdiğin arkadaştan kalan bıçağı sırtından
atmaya kıyamamak onunla yaşamaya çalışmaktır.
atmaya kıyamamak onunla yaşamaya çalışmaktır.
Yaşlanmak; büyüdükçe süper kahraman olunmayacağını
anlamaktır. Büyümekte gözüm yok çocukluğumda kalayım yeter demektir.
Yaşlanmak; Ben her şeyi biliyorum, herkesi tanıyorumdan, ben hiçbir şey bilmiyorum, insanları da kestiremiyoruma evrimleşmektir.
Yaşlanmak; "Hayatta yapmam" dediğin her şeyde
başrole oynamaktır.
Yaşlandıkça anlarsın ki yaşadığın her acı seni daha güçlü
yapmaz, bağışıklık da kazandırmaz. Ne yapar biliyor musun? Tükürüp atar...
Şunu kabul etmek lazım; hayat pazarlık kabul etmiyor, genç
kalmak için hayatla iyi geçinmenin bir yolunu bulmak gerek. Arada yaraları
gözden geçirmek güzeldir. Görmek için bakmayı öğretir. Ve yenemediğiniz hayatı
bileğinden öpmeyi ve değiştirilmesi mümkün olmayan şeyler karsısında saygıyla
eğilmeyi ve gülü sevmeye dikeninden başlamayı…
Hayattaki en büyük zenginlik, her şeye rağmen vicdanın
verdiği huzurla, başın yastığa değmesidir. Haksızlığa uğratmaktansa, haksızlığa
uğramayı tercih etmek çok büyük bir erdemdir ve bunu ancak acısının nasıl
olduğunu tecrübe eden bilir.
Önceden isyan edip sonradan kabullendiğimiz her şey için
ettiğimiz teşekkür, hayatın bize olan borcudur ve bunun karşısında dememiz
gereken belki de tek şey hayatın alacağı olsun dur.
Hayatın bize sundukları arasında fazla seçeneğimiz yok. Önce
kayıplara alışır sonra da kayıplara karışırız. Bence en şanslı olanlarımız can
acıtsa da her şeye rağmen o anın, zamanın, günün, ayın, yılın tekrarını
yaşamayı dileyenlerdir. Çünkü her şeye rağmen acıyı kabul etmek gerçekten
yaşadığını gösterir.
Anladım ki çok yaşamak değil yaşlanmadan ölmek güzel.
Çok beğendim.
YanıtlaSil