YA SEN KİMSİN YA?
Bu soru, Türkiye’de yaşayanların 15 yıldır en çok duyduğu sorudur ve
muhatabı kendim kadar herkestir.
Orta yaşı geçtim hala soruya verecek net bir cevabım yok. Biliyorum ne dersek diyelim sorunun doğası gereği bizden beklenen o cevap kabul
görmeyecek. Verilecek her cevaptan bir itiraf beklenecek. ‘’Biz hiçbir şey
değiliz’’ desek de ''İllaki bir şeysindir'' diye diretilecek. Çünkü
-birilerine göre- Atatürk’ü seversen putperest, memleketini seversen faşist,
anadilde eğitim dersen bölücü, namaz kılarsan yobaz, oruç tutmazsan
dinsizsindir. Çünkü bu ülkede sen ne yaparsan yap, birilerine göre
hep ötekisindir.
Dünden bugüne öyle şeyler yaşadık ki hala arada bir nefesimizi
kontrol ediyoruz. ‘’Ölmüşüz de gömenimiz mi yok?’’ diyerek kendimize çimdik
atıp duruyoruz. Ne kadar şansa doğduysak, şu ara o kadar şansa yaşıyoruz.
Kolay değil, acının rehberlik edip ölümün gözümüze sokulduğu yıllardan geçtik.
Ama tüm bunları yaşarken, yeri geldi benliğimizi, kimliğimizi bir kenara
itmesini de bildik. Zenginliğimiz çeşitliliğimizdendi bunu bir size
öğretemedik.
Yaşanılan her acı tecrübe bizi biraz daha birbirimize yaklaştırdı. ''Seve
seve'' ortak paydada buluşmayı öğrendik. En ‘’Ayrıştılar’’ denilen zamanlardan
geçerken bütün ötekiler birleştik. Ne zaman bir haksızlık görsek dilimizi,
dinimizi, uyruğumuzu, kuyruğumuzu bir kenara bıraktık. Biz bu ülkede,
vicdanımızla baktığımız her olayda insanlığımızı hatırladık. Ortak acı bitince
geri halimize döndük o ayrı.
3-5 kişi bir araya gelsek makul olmayan kalabalıktık sizin gözünüzde,
‘’Dağılın lan’’ dedikçe çoğaldık. Halbuki biz, kendimizden ziyade biraz da
ötekiler için meydandaydık. Ses ettikçe tekmelendik, tekme yedikçe
öfkelendik ‘’Tanıklık ettiğimiz tarihin ta içine tüküreyim’’ dedik
ve öfkemizi yine kendi içimize hapsettik.
Şimdi yeni bir günün ilk dakikaları. Hissedilen acılar dün ile aynı. Acılara karşılık akılda yankılanan hep aynı soru..
Ya sen kimsin ya?
Ben; tacize verilen tavizle istismar edilen çocuklardan biriydim.
Berkin'in kartal kaşları ve meydanlarda yuhalanan annesi.
Henüz 14 yaşında, kendisinden 20 yaş büyük biriyle evlendirilmesine ses
edilmeyen "Benim büyük hayallerim yoktu zaten, ama okuma yazma
bilmeyi isterdim" cümlesindeki iyi niyettim.
Cumartesi isyanıydım, oğlu göz altında kaybolan bir annenin.
Yüzlerce insanın öldüğü maden kazasının ardından dağıtılan oyuncaklar
arasında babasını bulamayan, o yetim kalandım.
Eve dönüş minibüsünde Can’ı giden Özge ve Ali ismail'dim,
korkmazdım ama canımı aldı o son tekme.
Ben; ille de barış derken, otobüsü beklerken, işten henüz çıkmışken hatta
olduğum yerde durmuşken, Suruç’ta, Reyhanlı’da, Diyarbakır, Sultanahmet,
Ankara’da patlayan bombalardan artakalandım.
Bir şarapnel parçasıyla can verip, kaldırıma yığıldım.
Endişelerim, ideallerim, halletmeye çalıştığım meselelerim vardı. Ve yarım
kalmış kelimelerim. Şimdi ise bu kelimelerle cümleler kurmak size kaldı.
Vasiyetimdir; Tüm yaşadıklarımı vicdanınıza bırakıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder